Son Güncelleştirme: 17 Ekim 2021
Her gün sayfalarca verilen ödevler, raflar dolusu test kitapları ve neredeyse bir sayfa uzunluğunda paragraf soruları… Nereye kadar? Nereye kadar sürecek bu adaletsiz ve yetersiz sistem? Nereye kadar sürecek bu eğitim adı altında boşa kürek çekmeler? Nereye kadar sürecek kanserleşmiş eğitim sistemi yüzünden yaşamlarına son veren öğrenciler? Teknolojinin bu kadar ileri seviyede olduğu 21.yüzyılda bile böyle bir konuyu tartışmak yeterince içler acısı bir durum. Ülke olarak bir şeyler yapmaya çalıştıkça dönüp dolaşıp başladığımız noktaya geri dönüyoruz. Eğitim sistemi ülkemizde adalet, ekonomi, saygı gibi eksikliğini dibine kadar yaşadığımız ve yetersizliğini kabullendiğimiz konulardan yalnızca biri. İşin ironik tarafı ise herkes eğitim sisteminin kötü olduğunu savunuyor fakat hiç kimse düzeltmek için bir şey yapmıyor. İlk olarak şu eşitlik adı altında dayatılan işleyişe değinelim.
Fıtratımız gereği, gerek fiziki yönden, gerek duygusal yönden, gerek zeka yönünden tüm insanlık olarak hepimiz birbirimizden farklıyız ve dolayısıyla bunun getirisi olarak ilgi alanlarımız ve başarılı olduğumuz alanlar da birbirinden farklı. Ülkemizde milyonlarca öğrenci var. Kimisi matematik dersinde kolay kolay elde edilemez bir başarı yakalarken edebiyat dersinde sınav kağıdını boş teslim ediyor, kimisi resim dersinde harikalar yaratırken kimya dersinde 50’nin üzerine çıkamıyor. Peki bu öğrenciler aptal mi? Akıllarında problem mi var? Ya da okumaya hevesleri mi yok? Hayır! Bu öğrenciler aslında ülkemizin geleceği olacakken sadece yanlış bir eğitim sistemine tüm yetenek ve yaşama sevinci kurban edilen gençler. Onlar ne aptal, ne de akıl problemleri olan bir hasta. Her insan mükemmeldir. Fiziksel özellikleriyle, duygularıyla, hata ve tecrübeleriyle, en önemlisi ise zekasıyla. Zaten yaradanın yarattığına nasıl kusurlu deriz ki? Eğitim sistemimizin en büyük yanlışı da tam olarak burada başlıyor işte. Sistem biz öğrencilerden sadece başarılı olduğumuz alanda değil, tüm alanlarda yetenekli ve istekli olmamızı istiyor. E bu da mümkün olmayınca biz öğrencilere aptal, tembel, zeka seviyesi düşük, yapamaz zaten, okumaya da hevesi yok gibi etiketler yapıştırılıyor.
Yani Einstein’nin da dediği gibi; “Aslında herkes dahidir ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir Sizce de şu an içerisinde bulduğumuz durumu çok iyi bir şekilde özetlememiş mi?” Ülkemizin geleceği “olarak nitelendirdikleri öğrencileri böyle kanserleşmiş bir eğitim sistemiyle heba etmek ne kadar doğru?” ÜIkemizin geleceği” olarak nitelendirilen ama sadece bu ülkeden gitmek için çalışan milyonlarca öğrenci tanıyorum. Bakin ülkemizde çok kaliteli isimler var. Metin Gürses, Aziz Sancar gibi. Peki hiç dönüp bir kere dahi olsa baktınız mı bu insanların hayatlarına? Şöyle iki satır bir göz gezdirdiniz mi neler yaptıklarına? Daha da önemlisi nerede yaptıklarına? Evet Türkler. Evet kaliteli bilim insanları ve çok başarılı projeler ürettiler. Peki neden Türkiye’de okumadılar ya da yaşamadılar? Çünkü ülkemiz onlara değer vermiyor. Hadi bırakın onlar gibi kaliteli bilim insanlarını, şu an okul Sıralarında girecekleri sınav ve işsiz olacakları bir gelecek için gece gündüz çalışan kaliteli ressamlarına, futbolcularına, bilim insanlarına, öğretmenlerine, doktorlarına, psikologlarına, müzisyenlerine, oyuncularına bile değer vermiyor.
Mutlaka ama mutlaka şu sözü hayatınızda bir kere dahi olsa duymuşsunuzdur, “Değer görmediğin yerden kaç” Onlar da tam olarak öyle yapıyorlar. Peki neden vatan haini, nankör, saygısız ilan ediliyorlar Ülkemizi onlara değer vermiyor ve onlar da haklı olarak kaçıyorlar. Kendilerine sadece zekaları için bile olsa değer veren bir ülkeye ve devlete sığınıyorlar. Hayır! Bu öğrenciler vatan haini ya da nankör değiller. Dediğim gibi yalnızca harcanmak istemiyorlar ve haklı olarak değer görmedikleri yerden kaçıyorlar. Hepsi bu. Peki eğitim sistemi gerçekten doğru ve adaletli olsaydı neler olurdu? Bu soruya cevap vermeden önce, öncelikle doğru eğitim sistemi nasıl olmalı biraz onu konuşalım. Baştan beri söylediğim gibi her insan farklı alanlarda başarılıdır. Öncelikle toplum olarak bunu benimseyip anlamamız gerekiyor. Yani matematikte çok iyi netler yapan bir öğrenci edebiyatta kötü netler yapabilir. Bu onun aptal ya da akil problemi olan bir hasta olduğunu göstermez yalnızca sayısal derslerde sözel derslere oranla daha iyi olduğunu gösterir.
O yüzden her öğrenciyi tek bir sınava tabii tutup tüm derslerde başarılı olmalarını bekleyemeyiz. Beklememeliyiz. Bu yalnızca onları karamsarlığa ve kötü bir Onun yerine öğrencileri başarılı oldukları alanlara ve derslere yönlendirmeliyiz. Bakın farkındaysanız bunu toplum olarak yapmalıyız. Burada görev yalnızca öğretmene ya da okul müdürüne düşmüyor. Burada görev, anneye, babaya, komşuya, akrabaya, topluma düşüyor. Geleceğe hazırlar. Öğrenci gidip halasına iyi resim yaptığını söylüyor. Halasından aldığı cevap “Ne resmi! Ressam mi olacaksın bir de başımıza! Kalk otur insan gibi ders çalış da doktor ol!” oluyor. Bu sadece bir örnek. Bunu yalnızca akrabalarımız yapmıyor. Anne ve babamız, çevremiz ve hatta hatta bazen öğretmenlerimiz bile yapıyor. O yüzden burada sorumluluk toplum olarak herkese düşüyor. Öğrencileri maaşı iyi olan mesleklere ya da ilgi alanları olmayan mesleklere yönlendirmek yerine onlara moral vererek sevdikler ve yapmaktan keyif aldıkları şeylerden yola çıkarak onlara en uygun olacak mesleklere teşvik etmeliyiz. Dediğim gibi bunu yalnızca öğretmenler ya da okul müdürleri değil bizzat halk ve toplum olarak bizim de yapmamız gerekiyor. Bundan sonra gerisi kolay zaten. Tüm öğrenciler ilgi alanlarına ve başarılı oldukları derslere göre Sınavlara girip aldıkları notlara göre tercih yapsalar zaten ortada eğitim sisteminden yana bir problem kalmıyor.
Peki eğitim eğitim sistemi doğru ve adaletli olsaydı ülkemizde neler değişirdi? Buna ilk olarak öğrencilerin ve ailelerinin psikolojileri demek istiyorum. O kadar yıpranıyorlarki, hem ruhsal hem fiziksel yönden.. O yüzden doğru bir eğitim sistemi olsaydı eğer ülkemizde emin olun birçok öğrenci ve ailesinin psikolojisi bu denli yıpranmazdı. İkinci olarak söyleyeceğim şey direkt öğrenciler için olacak. Stresten kurtuldukları için sınav ya da eğitim sistemi kaynaklı intiharlar azalacak. Emin olun ülkemizde sayısız genç eğitim sistemi ve Sınavlar yüzünden yaşadığı yoğun stres ve baskıya dayanamayarak intihar ediyor. Eğer ki eğitim sistemimiz doğru ve adaletli olsaydı bu intiharlar belki de 10’da 1’e inecekti. Öğrenciler sevdikleri ve ilgi duydukları şeyleri yapıp öğrendikleri için okuldan kaçma ya da nefret etme oranı gittikçe azalacaktı. Evet, çünkü şu an öğrencilerin neredeyse hepsinin okuldan nefret etme ya da kaçma nedenleri aynı. Dersler ve derslerin işlenme şekli onların ilgisini çekmiyor. Çünkü ilgi alanları değil. E dolayısıyla da başaralı olamıyorlar ve bu da onların heveslerini gün geçtikçe daha da öldürüyor. Çok iyi resim çizen ressam, sesi güzel olan müzisyen, kalemi iyi olan yazar, topla arası iyi olan futbolcu olacağı içine hayliyle ülkemiz de sanat ve spor alanında oldukça gelişmiş bir ülke hâline gelecekti. Çünkü bu dallarda iyi olan öğrencileri tüm derslerde iyi olmalısın yoksa okuyamazsın diyerek bir sınava tabii tutan bir sistem yok. Öyle değil mi?
Ülke bu alanlarda iyi olan öğrencilerine biraz daha olsa değer vermeye başlayacaktı ve bu sayede olimpiyatlardı, turnuvalardı, sergilerdi derken ülkemiz dış ülkelerle de ilişkilerini geliştirecekti. Daha burada sayamayacağım milyonlarca iyi yönü olan doğru ve adaletli eğitim sistemine ne zaman geçeriz ya da geçer miyiz bilmiyorum ama bu şekilde giderse ülkemiz beyin göçü vermeye devam edecek ve yavaş yavaş yok olmaya kendini mâhkum edecek. Peki böyle bir kanserleşmiş eğitim sistemiyle nasıl başa çıkılır? Bende bir öğrenciyim. Türkiye’deki her öğrenci gibi hayatıma tek bir şey bile katmayacak olan ama girmekle yükümlü olduğum bir sınava hazırlanıyorum. Tyt, Ayt, Yds adına her ne derseniz deyin. Sonuçta bana gideceğim üniversite dışında hiçbir fayda sağlamayacak olan gereksiz sınavlar hepsi. Bu satırlarımı belki benimle yaşıt belki de benden yaşça büyük insanlar, öğrenciler okuyacak. Bu sözlerim sizlere;
Hayat ellerinize tutuşturulan diplomalardan ibaret değil. Hatta torpiliniz yoksa o elinizdeki diplomalar bir kâğıt parçası olmaktan daha ileriye gitmiyor. Mecburen o kadar yıl okuyup, stres yapıp psikolojinizi altüst ettikten sonra ya patron olacaksınız ya da mağaza personeli. Belki okuduğunuz bölümler gerçekten kaliteli bölümler olacak ama Türkiye’de olduğunuz için kolay kolay iş bulamayacaksınız. O yüzden diyorum zaten sizlere. Hayat ellerinize tutuşturulan diplomalardan ibaret değil. O okulda gördüğümüz derslerden de ibaret değil. O yüzden durmayın. Kendinizi geliştirin. “Şu insan kim ki bana akıl veriyor!” demek yerine oturup söylediği iki kelâmdan kendinize pay çıkartmaya çalışın. Açın sayfalarca kişisel gelişim kitapları okuyun. Gezin. Yeni yerler görün. Genel kültürünüzü geliştirin. Farklı millet ve ülkelerden arkadaşlar edinin. Teknoloji çağındayız ve emin olun bundan daha basit hiçbir şey yok şu anda. Yeni bir dil öğrenin. Dil öğrenirken size dayatılan gramer kurallarını es geçerek nasıl keyif alıyorsanız öyle öğrenin. Öğrendiğiniz dili kullanın. İllaki o dilin konuşulduğu ülkelerde olmak zorunda değilsiniz. Çevirmenlik yapın. Birçok internet sitesi, yayınevleri, dizi siteleri ya da çizgi roman ve manga siteleri her gün deli gibi çevirmen arıyor. Bu şekilde hem öğrendiğiniz dili geliştirir hem de keyif alarak para kazanabilirsiniz. Kısacası eğitim sistemi kötü diye sizler de kötü olmak zorunda değilsiniz. Yapın. Başarın. İllaki okulda başaralı olmak zorunda değilsiniz. Çünkü hayat okuldan ibaret değil. Hayat devam ediyor. Eğitim sistemi kötü de olsa, bizi koca bir karanlığa sürüklemeye çalışıyor dahi olsa biz pes etmemeliyiz. Unutmayın hayat okuldan ve derslerden ibaret değil ve daha başarılı olabileceğimiz milyonlarca farklı alan bizi bekliyor.
Kısacası “life goes on'” hayat devam ediyor..